Dijital Eserler - OKU


Basketbolda

3 sayı kaldırılsın

Gazete Kültür, 2021/08/10





Emir Gamsız

Yazar hakkında bilgi için tıklayın.




Basketbola 1979 yılında başladım, 6 yaşındaydım, 1993-94 sezonunda 20 yaşındayken bıraktım ve sonra müzisyen oldum. 42 yıldır bildiğim basketbol sporunu izlemek artık eskisi kadar zevkli gelmiyor ve bunun sebebi romantik değil teknik. Her zaman basketbol oynamayı, basketbol izlemeye tercih ettiğim doğrudur ama izlemekten eskisi kadar zevk almamamın sebebi artık eskisi kadar iyi oynayamamam değil. Tam aksine artık hiç oynamıyorum bari seyredeyim dediğim her seferde pişman oluyorum.


Beşiktaşı’ın altyapısında oynadığım yıllarda Efes Pilsen, Galatasaray, İTÜ gibi bazı güçlü takımları yendiğimiz zamanlarda sokakta etrafı görüşüm değişirdi, çok saf bir mutluluktu. Benim oynadığım dönemde Fenerbahçe de bizim gibi ortalama bir takımdı, üstelik sonraki yılların büyük yıldızı İbrahim Kutluay da oynuyor olmasına rağmen. Bizim en skorer takım arkadaşımız Uğur, İbrahim’le lisede sınıf arkadaşı olduğu için İbrahim’le de güzel bir muhabbetimiz vardı. Aslında altyapıda bütün takımların oyuncularının güzel bir muhabbeti vardı, tabii birbirini sevmeyenler de vardı ve bazen maçlar çok ama çok sertleşebiliyordu bu yüzden. Biz o çocuk halimizle kendimizi sert oynuyor sanırken A takım antrenmanlarına veya maçlarına çıktığımızda anlıyorduk aslında ne kadar pamuk gibi oynadığımızı. 15 yaşındayken 27-28 hâttâ 35 yaşında bir ağabeyimizle karşılıklı oynayınca ne kadar çelimsiz olduğumuzu anlıyorduk. Ama daha da garip geleni bize göre çok güçlü olan o birinci lig oyuncuları ABD’li sıradan kariyerli oyunculara göre bile düşük kalıyordu. NBA oyuncuları ise gözümüzde birer ilahtı. 80’lerde Magic Johnson’ın idare ettiği Los Angeles Lakers’ın süper hızlı oyunu çok heyecan vericiydi hepimiz için ama ben kısa, hâttâ cüce oyuncu olduğum için Detroit Pistons’dan Isiah Thomas ve Cleveland Cavaliers’dan Mark Price’a da hayrandım. Larry Bird’ün muhteşem yeteneğini görüp anlamakla birlikte takımı Boston Celtics’in yavaş oyun stili sebebiyle çok sevmiyordum. Ayrıca hızlı Lakers gibi takımları, müthiş sakin, devamlı potaya yakın kolay atışları bulacak oyun planlarını sabırla uygulayarak zekayla ve takım oyunuyla alt ediyor olmalarının kıymetini uzun yıllar sonra gerçekten anladım. O dönemde hız ve smaçlar daha cazip geliyordu. Tabii Celtics’i alt edebilen tek takım sadece hızı sebebiyle değil, potaya yakın atışlarda tarihin en başarılı oyuncusu Kareem Abdul-Jabbar’a sahip olması sebebiyleydi. Tabii ben Abdul-Jabbar’ın tarihin en iyi oyuncusu olduğunu yine aynı sebepten, yeterince hızlı ve heyecanlı olmamasından dolayı anlamamıştım. Onun icadı sky-hook atışını hâlâ yapabilen bir kişi daha yok. Broadway oyuncusu bir arkadaşım okul yıllarında Juilliard Konservatuvarında tiyatro bölümündeki hareket hocalarının vücut dengesini anlatmak için Abdul-Jabbar’ın sky-hook atışının çok büyük bir posterini çalışma odalarının duvarına astığını söylemişti. Abdul-Jabbar kariyerinin sonundaydı ve Magic ve Bird ikilisi ile başlayıp Michael Jordan ile coşan NBA’in ticarethaneye dönüşmesinden önceki son gerçek büyük yıldızdı.


Magic ve Bird de aynı sporculuk ahlakı ve zorluğa direnç gösterme disipliniyle kendilerini geliştirmişlerdi ama artık daha tatmin edici paralar da kazanıyorlardı. Fakat takım sevgisi, finansal ahlak gibi konularda sonraki kuşaktan çok farklıydılar. Bird son döneminde sakatlıkla boğuşurken erken bırakmayıp, son bir sezon daha çok fazla oynamadan Celtics’in parasını alabilirdi ama kulüp ondan sonraki dönem için hazırlık yapabilsin diye erkenden bıraktı. Hak etmediği bir parayı alamazdı. Öte yandan muhteşem bir yetenek olan sonraki kuşak süper yıldız Michael Jordan kendinden önceki kuşaktan çok temel farklılıklar gösteriyordu. Aklı fikri kendi oyunundaydı, uzun süre takım oyunuyla ilgilenmedi, sonra takım arkadaşlarına da önem vermesi gerektiğini anlayıp birçok şampiyonluk kazandı. Michael Jordan basına kendisi gibi süperstarları hakemlerin koruması gerektiğini söylüyordu. Magic, Bird ve hâttâ sıska Abdul-Jabbar’dan bile böyle ağlak tepkiler duymazken genç ve enerjik yıldız oyunun sertliğinden yakınıyordu. Abdul-Jabbar çoğu siyahi oyunculardan oluşan NBA’in en büyük yıldızının, Cumhuriyetçi Partinin yarattığı sosyal haksızlıklar hakkında sesini çıkartması gerektiği yorumunu yaptığında “Cumhuriyet Partisi seçmenleri de Air Jordan ayakkabıları satın alıyor” diye karşılık verip ticarethanenin açgözlü ve orantısız bir zenginliğe kavuşmasını içinde büyüdüğü zorluklarla dolu baskı altındaki siyahi kültüre destek olmaktan önemli gördüğünü belgeliyordu. Her ne kadar izlemesi keyifli bir oyuncuyduysa da bugün baktığımda NBA’in ve dolayısıyla dünya basketbolunun geçmişe göre kat kat fazla para kazandıran bir endüstri olmasına rağmen çok daha düşük bir oyun kalitesine doğru gidişinin başlangıcı oldu.


3 sayı çizgisi basketbol kurallarına Jordan döneminden daha önce, hâttâ Bird ve Magic’in NBA’deki ilk yılı benim de basketbola başladığım yıl olan 1979-80 sezonunda eklendi. Fakat hakemlerin korumasına rağmen sert ve dirençli savunmaları olan takımları yenemeyen Jordan ve saz ekibine şampiyonlukları kazandıran en önemli faktör olan 3 sayının getirdiği avantaj giderek NBA basketbolunun da sonunu getirdi. Jordan her sene daha iyi 3 sayı atmaya başladı ve gerçekten çok şık gözüken “hava harekatı” kıvamındaki içeriye dalarak atığı sayılar giderek azalmaya başladı. 3 sayı sayesinde hem sert oynamak zorunda kalmıyordu hem de 2 yerine 3’er 3’er ilerliyordu. 3 sayının bariz avantajının farkedilmesi ve bu konudaki çalışmaların artması artık 2021’de basketbol oynamak isteyen herkesin keskin nişancı olmasını gerektiriyor. İsterseniz 2 metre 20 santim boyunuz olsun, 3 sayı yüzdeniz düşükse hiçbir takım sizinle ilgilenmez 2021’de.


Tabii 3 sayı yüzdesini artıracak çalışma ne kadar iyi olursa olsun Stephen Curry veya Damian Lillard gibi fenomen bir şut yeteneği çok çok nadir bir durum, yakın atış yüzdesi her halükarda daha yüksek olacaktır. NBA’in Slovenyalı genç yıldızı Luka Doncic 2021 olimpiyatlarından sonra Avrupa basketbolunda sayı atmanın NBA’den daha zor olduğunu söyleyince Lillard da ona katıldığını belirtti ve başka bir kural farkına dikkati çekti. 2000-2001 sezonunda NBA oyun kurallarına savunma için de 3 saniye koridorunda 3 saniyeden fazla durma yasağı eklendi. 3 saniye kuralı eskiden sadece hücum oyuncuları içindi. Lillard NBA’de savunma 3 saniyesi sayesinde içeri daha kolay girdiklerini ve sertliğin Avrupa’ya göre NBA’de daha az olduğunu söyledi. Üstelik bugün savunmadaki etkinliğiyle tanınan hâttâ geçmişte olduğu gibi gaddar diye bilinen savunma üstatları yok iken. Bir tane nazik Kawhi Leonard var. Bunlar benim gibi 40 yıldan fazla süredir basketbolu takip edenler için, NBA açısından inanılmaz trajik açıklamalar. NBA’in en büyük yıldızları Avrupa basketbolunun sertliğinden yakınıyor, olacak iş değil !


Peki bu noktaya gelişin altında yatan temel sebep nedir diye sorguladığımızda istatistikleri çok iyi tutulan NBA’in ekonomik durumundaki değişime ve sebeplerine bakmak gerekir. Bird ve Magic ile başlayan 3 sayı, Jordan’la gelen hakem kayırması ve marka sponsorluğu, 2000’lerde gelen savunma 3 saniyesi, LeBron ile gelen en güçlü takımı oluşturmak için yapılan transfer planları bugünkü düşüşün en temel sebeplerinden ama bütün bu sebeplerin oluşmasına yol açan ana sorun ABD’deki kültürel değişim. 19’uncu yüzyılın ortalarından 1930’lara kadar dönemde ABD çok gelişiyordu ama 2’inci Dünya Savaşı sonrasındaki teknoloji henüz gelişmemişti ve hayatın içindeki her şey halen insan gücüne dayanıyordu. İnsanlar gerçekten çok çalışmazlarsa yaşam koşullarını yükseltemeyeceklerini biliyorlardı, kolay ulaşılan sonuçlar ABD’nin ve tüm insanlığın kültürü haline gelmemişti. Dikkatle incelendiğinde yukarıda saydığımız yeni kurallar ve gelişmelerin hepsinin basketbol sporunda kolay sonuçlara ulaşılmasını sağlamak için olduğu barizdir. Kolay sonuç kolay ve daha çok sayı demektir, daha çok sayı da daha çok heyecan. Tabii fallik sporlarda heyecanın sebebi malum, bir top bir deliğe giriyor defalarca ve bu Freudyen bir bakışla, izleyicilere gizli bir cinsel tatmin de veriyor diyebiliriz Freud gibi kolaya kaçarsak. Fakat mesele Freud sapkınlığından ziyade insanoğlunun temel fiziksel ve zihinsel zayıflıklarıyla alakalı. Çok yoğun bir mücadeleden sonra az sayıda elde edilen sonuç izleyicilerin hayatlarındaki çalışma-kazanç oranını hatırlattığı için cazip gelmiyordu Bird-Magic öncesinde. Skor arttıkça, daha kolay sayılar atıldıkça, Jordan gibi süslü oyuncular arttıkça ve bütün bunlar yalandan bir moda ve müzikle desteklendikçe izleyiciler hayatlarının zorluklarından uzaklaşıp heyecan buldukları bir spor buldular kendilerine. Dolayısıyla bugün geçmişten zaman makinasıyla günümüze gelmiş gibi basketbol oynayan fenomen zekada ve dirençteki, tam tabiriyle ekmeğini taştan çıkaran “Joker” lakaplı Nikola Jokić gibi oyuncular, yanlarına 3-4 keskin nişancı almazlarsa şampiyonlukları anca rüyalarında görürler.


New York’a taşındığım ilk yıllardan itibaren sürekli olmasa da NBA maçlarına gittim arada sırada. Ne de olsa New York Knicks 70’lerden beri rezalet bir takım ve önceleri New Jersey’de olan Brooklyn takımı da arada parlayacak gibi oluyor o kadar. Zaten kim kalkıp Manhattan’dan New Jersey’e ya da Brooklyn’e gidecek aşırı yoğun Manhattan hayatında. Fakat yakın dostum olan dünyanın en muhteşem keman virtüözlerinden Alex (Alexander Markov) bir gün arayıp “Emir sen basketbolcusun, Brooklyn Nets maç öncesinde çalmam için davet etti, gelmek ister misin?” deyince fırsatı kaçırmadım ve NBA’i biraz da içeriden inceleme şansım oldu. Alex hem klasik bir Paganini, hem kendi eseri rock konçertosundan kısa bir bölüm hem de milli marşı çalacaktı maç öncesinde. İki yıl üst üste Rus günü için çağrıldığında beraber gittik Alex’le Brooklyn’e ve o günlerde olanlar ve yaşanan hisler başka bir yazının konusu ama özetle Alex’le hep gittiğimiz Luigi’s Pizza’ya gidip kim ödeyecek diye kavga edip geyik çevirmenin, çocukluk hayalimin bitik versiyonu 2000’lerin NBA’inin sahte bir ticari işletmeye dönüştüğünü görmekten daha iyi olacağını söyleyebilirim.


Son olarak çözüm çok kolay, NBA yarın 3 sayı çizgisini ve savunma 3 saniyesini kaldırsın, hakemler yanından geçerken rüzgarıyla sarstı diye fauller çalmasın, sporcular her sayı için mücadele etsinler ve maçlar 60’lı sayılarla da bitebilsin. Avrupa basketbolu NBA’e yetişmedi, NBA çaptan düşerek Disneyland’e dönüştü ve böyle giderse süper basketbolu anca geçmişin videolarında görebileceğiz.